23 Ağustos 2016 Salı

Haruku Murakami: Sputnik Sevgilim


Haruki Murakami'nin bu romanı Türkçe'ye çevirilince okumaya karar verdim. Bu yazarın en son "1Q84" üçlemesini bitirmiştim ve bunun dışında okuduğum diğer romanları "İmkansızın Şarkısı" ile "Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu" idi.

Murakami'nin romanlarını okumayı seviyorum. İlginç konuları akıcı bir üslupla yazıyor (1Q84'ün o kadar da akıcı olduğunu söyleyemem gerçi). Genelde gerçek hayattan kaçmak istediğim, ama gerçeklikle de bağımı çok fazla koparmak istemediğim zamanlarda okumayı tercih ediyorum. Bazen can sıkıcı da olmuyor değil. Mesela karakterlerine çoğu zaman kendimi yakın hissedemiyorum, başka bir dünyadan geliyor gibiler. Ayrıca kimin hangi marka çanta taktığı, öğle yemeğinde ne yediği gibi ayrıntılara fazla yer vermesi de can sıkıcı olabiliyor. Bunun dışında, Murakami'nin metaforları bazen beni çok yoruyor. Murakami bu açıdan bazen dinlemekten yorulduğum ve iç sesimle "Ne diyor bu Allah aşkına?" dediğim çok yakın bir arkadaşımı anımsatıyor. Evet, metafor kasması dışında Murakami'nin romanlarını okumayı seviyorum.

Sputnik Sevgilim de, bu bahsettiğim yorucu ve anlamsız bulduğum metaforlardan bolca barındırıyor. Kitabın tanıtımı ilgimi çekmişti. Her ne kadar Murakami'nin aşkı anlatış, yansıtış biçimi benim tarzım olmasa da "Japonya'dan bir Yunan adasına uzanan, üç kişiyi birbirine kenetleyen büyüleci bir aşkın hikayesi" yazısını görünce alıp okumam lazım dedim. Yeri gelmişken söyleyeyim, Murakami'nin karakterleri arasındaki ilişkiler ve birbirlerine olan o alışık olmadığım bağlılıkları beni hep yalnız hissettirmiştir. İçimden hep "İdeal olan (Çünkü Murakami'nin idealinin o olduğunu düşünüyorum) bu değil, bir şeyler eksik ve bir soğukluk var" diye düşünürüm. Neden öyle acaba? Belki Murakami'nin üslubundan, belki de kültürel veya cinsiyet farklılıklarından kaynaklıdır. Murakami'nin karakterlerinin genelde içine kapanık ve yalnızlığı seven karakterler olması da böyle hissetmeme neden oluyor olabilir. Nedeni artık her neyse, kitabın tanıtımında geçtiği gibi büyüleyici gelmedi bana anlatılan aşk. 

Tanıtımda bahsedilen bu üç kişi ismi geçmeyen bir erkek, onun aşık olduğu ve aynı zamanda en yakın arkadaşı olduğu Sumire ve Sumire'nin aşık olduğu, ondan yaşça çok büyük olan Myu isminde bir kadın. Murakami'nin en sevdiğim yanı, hikaye normal seyrinde giderken birdenbire o gündelik akışı bozan bazı fantastik öğeler katması. Belki de bu yüzden seviyorum kitaplarını okumayı. Hayatın akışına kaptırmış, belli bir düzeni olan karakterlerin hayatlarını tersine çevirecek bir olay oluyor, ve her zaman da o doğaüstü olayın kaynağı açıklanmıyor. Sputnik Sevgilim de bu açıdan tipik bir Murakami romanıydı ve metaforlarına laf sallasam da merakla okudum. Okuduğum en güzel Murakami romanı değildi, o ayrı. Derecelendirecek olursam; 5/10.

İyi okumalar!